Çöküş 1. Bölüm

Çöküş 1. Bölüm

Güneş, kıpkızıl bir göz gibi ufuk çizgisinde asılı kalmış, şehre kan rengi bir ışık yayarken, Aras, yıpranmış deri ceketinin yakasını kaldırdı. Soğuk, iliklerine kadar işliyordu. Eskiden bu saatlerde şehrin sokakları cıvıl cıvıl olur, insanların neşeli kahkahaları kulakları doldururdu. Şimdi ise, sessizlik hüküm sürüyordu. Ölüm sessizliği.

Aras, adımlarını hızlandırdı. Hedefi, şehrin kenar mahallelerinden birinde, terk edilmiş bir depoydu. Orada, hayatta kalmayı başarmış birkaç kişiyle buluşacaktı. Onlar, umudun son kırıntılarıydı. Onlar, çöküşten sonra bir arada kalmayı başaran nadir insanlardandı.

Çöküş… Kelime bile ağzından çıkarken acı veriyordu. Altı ay önce, her şey normaldi. İnsanlar işlerine gidiyor, çocuklar okullarına, aşıklar parklarda el ele dolaşıyordu. Sonra, o geldi. Hastalık. Önce küçük belirtilerle başladı. Halsizlik, öksürük, ateş. Kimse ciddiye almadı. Grip dediler, geçer dediler. Ama geçmedi. Aksine, hızla yayıldı. Ve sonra, mutasyona uğradı.

Mutasyondan sonra, işler tamamen değişti. Hastalık, insanları vahşi yaratıklara dönüştürüyordu. Akıllarını kaybediyor, sadece hayatta kalmak ve yayılmak için yaşıyorlardı. Şehirler karantinaya alındı, ordular gönderildi. Ama fayda etmedi. Hastalık çok hızlı yayılıyordu. Hükümetler çöktü, düzen bozuldu. Ve sonra, çöküş başladı.

Aras, geçmişi düşünmek istemiyordu. Ama zihni, acı dolu anılarla doluydu. Ailesi. Karısı ve kızı. Onları kaybetmişti. Hastalığa yakalanmışlardı. Onları kurtarmak için elinden geleni yapmıştı ama başaramamıştı. Onları hatırladıkça, kalbi paramparça oluyordu.

Depoya yaklaştı. Etrafı kolaçan etti. Herhangi bir tehlike belirtisi yoktu. Derin bir nefes aldı ve kapıya doğru ilerledi. Kapı gıcırdadı. İçerideki birkaç kişi, silahlarını ona doğrulttu. Aras, ellerini havaya kaldırdı. “Benim, Aras,” dedi. Sesindeki yorgunluk, yılların yükünü taşıyordu.

Silahlar indirildi. Birkaç kişi ona doğru yaklaştı. İçlerinden biri, yaşlı bir adam, Aras’a sarıldı. “Hoş geldin, Aras. Seni bekliyorduk,” dedi. Yaşlı adamın adı, Demir’di. Çöküşten önce doktordu. Şimdi ise, grubun lideriydi.

Aras, içeri girdi. Depo, karanlık ve nemliydi. Birkaç mum, ortalığı aydınlatıyordu. Bir köşede, çocuklar uyuyordu. Başka bir köşede, birkaç kişi bir şeyler yiyordu. Herkesin yüzünde, umutsuzluk ve yorgunluk vardı.

Demir, Aras’ı bir sandalyeye oturttu. “Nasıl geçti yolculuk? Bir sorun çıktı mı?” diye sordu.

Aras, başını salladı. “Hayır. Şanslıydım. Etrafta çok fazla ‘dönen’ yoktu,” dedi. ‘Dönen’, hastalığa yakalanmış ve vahşi yaratıklara dönüşmüş insanlara verdikleri isimdi.

Demir, derin bir nefes aldı. “Durum giderek kötüleşiyor. ‘Dönen’lerin sayısı artıyor. Erzaklarımız azalıyor. Daha fazla dayanamayacağız,” dedi.

Aras, Demir’e baktı. Demir, her zaman güçlü ve kararlı bir adam olmuştu. Ama şimdi, yüzünde çaresizlik vardı. Aras, bir şeyler yapması gerektiğini biliyordu. Bir umut ışığı yakmak zorundaydı.

“Bir planım var,” dedi Aras. Herkes ona döndü. “Şehrin merkezine gitmemiz gerekiyor. Orada, terk edilmiş bir askeri üs olduğunu duydum. Belki orada erzak ve silah bulabiliriz,” dedi.

Demir, kaşlarını çattı. “Şehrin merkezi çok tehlikeli. Orada ‘dönen’lerden geçilmiyor. Bu bir intihar olur,” dedi.

“Biliyorum,” dedi Aras. “Ama başka çaremiz yok. Burada kalırsak, hepimiz öleceğiz. En azından, bir şansımız var,” dedi.

Herkes sessizleşti. Aras’ın haklı olduğunu biliyorlardı. Başka çareleri yoktu. Şehrin merkezine gitmek, ölümle dans etmek demekti. Ama burada kalmak, kesin ölüm demekti.

Sonunda, Demir başını salladı. “Tamam. Gidelim. Ama dikkatli olmalıyız. En ufak bir hata, hepimizin sonu olabilir,” dedi.

Aras, gülümsedi. Umut, yeniden yeşermeye başlamıştı. Çöküşün karanlığında, bir umut ışığı yanıyordu. Belki, her şey bitmemişti. Belki, hayatta kalmayı başarabilirlerdi.

Ertesi sabah, erkenden yola çıktılar. Küçük bir grup, hayatta kalmak için savaşmaya hazırdı. Şehrin merkezine doğru ilerlerken, Aras, kalbinde bir dua fısıldadı. Ailesi için, arkadaşları için, tüm insanlık için. Umut, onların tek silahıydı.

Yolculuk zorluydu. Etrafta ‘dönen’ler kol geziyordu. Her an, ölümle burun buruna geliyorlardı. Ama yılmadılar. Birlikte savaştılar, birlikte hayatta kaldılar.

Şehrin merkezine ulaştıklarında, gördükleri manzara karşısında şaşkına döndüler. Şehir, tamamen yıkılmıştı. Binalar yerle bir olmuş, sokaklar molozlarla doluydu. Her yerde cesetler vardı. Ölüm, her köşeye sinmişti.

Askeri üssü bulmak için, sokaklarda ilerlemeye başladılar. Her adımda, tehlike daha da artıyordu. ‘Dönen’ler, her yerden fırlıyordu. Ama onlar, kararlıydı. Hayatta kalmak için savaşacaklardı.

Sonunda, askeri üssü buldular. Ama üs, de terk edilmişti. Etrafta hiçbir asker yoktu. Sadece, boş binalar ve paslı silahlar vardı.

Aras ve ekibi, üssü aramaya başladı. Erzak ve silah bulmak zorundaydılar. Umutları, bu üsse bağlıydı.

Aramalar sırasında, bir sürprizle karşılaştılar. Üssün altında, gizli bir sığınak vardı. Ve sığınakta, hayatta kalmayı başarmış birkaç asker vardı.

Askerler, Aras ve ekibini sevinçle karşıladı. Onlara erzak ve silah verdiler. Ayrıca, onlara sığınakta kalabilecekleri bir yer de verdiler.

Aras ve ekibi, askeri üssün sığınağında yeni bir hayata başladı. Birlikte çalıştılar, birlikte savaştılar, birlikte hayatta kaldılar. Çöküşün karanlığında, yeni bir umut doğmuştu.

Ama çöküş, henüz bitmemişti. Dışarıda, ‘dönen’ler kol geziyordu. Ve bir gün, ‘dönen’ler sığınağı buldu.

Sığınakta, büyük bir savaş başladı. İnsanlar ve ‘dönen’ler, ölümüne savaşıyordu. Aras, en ön saflarda savaşıyordu. Ailesinin intikamını almak, insanlığı kurtarmak istiyordu.

Savaş uzun sürdü. Birçok insan öldü. Ama sonunda, insanlar kazandı. ‘Dönen’ler, sığınaktan püskürtüldü.

Aras, yorgun ve yaralıydı. Ama mutluydu. İnsanlık, bir kez daha hayatta kalmayı başarmıştı. Çöküş, henüz bitmemişti. Ama umut, hala vardı.

Çöküşün 1. bölümü burada sona eriyor. Ama hikaye, devam edecek…

Yorum yapın