Fırtına 1. Bölüm

Fırtına 1. Bölüm

Gökyüzü, az önce masmavi bir tuval gibi uzanırken, şimdi kurşuni bir renge bürünmüştü. Güneş, bulutların ardına saklanmış, sanki yaklaşan tehlikeyi seziyor gibiydi. Deniz, normalde dingin ve davetkar olan o haliyle vedalaşmış, köpüklerle dans eden hırçın dalgalara ev sahipliği yapmaya başlamıştı. Kasabanın sakinleri, bu ani değişime alışkındı. Burası, Ege kıyısında, fırtınalarıyla ünlü küçük bir balıkçı kasabasıydı. Ve bugün, yine bir fırtına geliyordu.

Deniz kenarında, küçük bir kulübede yaşayan Elif, pencereden dışarıyı seyrediyordu. 25 yaşlarında, uzun, dalgalı saçları rüzgarda uçuşan, gözlerinde denizin derinliğini taşıyan genç bir kadındı. Babası da bir balıkçıydı ve Elif, denizin hem güzelliği hem de acımasızlığıyla büyümüştü. Babasını yıllar önce bir fırtınada kaybetmişti. O günden beri, denize karşı hem bir hayranlık hem de bir korku besliyordu.

Elif, babasının eski denizci kazağını üzerine geçirdi. Kazak, babasının kokusunu hala taşıyordu. Bu, ona güç veriyordu. Fırtınanın şiddeti artmaya başlamıştı. Rüzgar, kulübenin duvarlarını dövüyor, denizin sesi kulakları sağır ediyordu. Elif, içgüdüsel olarak, fırtınanın merkezine doğru çekiliyordu. Sanki babasının ruhu, ona bir şeyler fısıldıyordu.

Kasabanın meydanında, insanlar telaşla koşturuyorlardı. Balıkçılar, teknelerini güvenli bir yere bağlamaya çalışıyor, esnaf dükkanlarının kepenklerini indiriyordu. Herkes, fırtınanın getireceği yıkımdan korunmaya çalışıyordu. Ama Elif, kalabalığın aksine, denize doğru yürüyordu. Onun için bu fırtına, sadece bir doğa olayı değil, aynı zamanda bir hesaplaşmaydı.

Sahile vardığında, dalgalar neredeyse kulübesine kadar yükselmişti. Rüzgar, onu savuracak kadar şiddetliydi. Elif, gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Denizin tuzlu kokusu, ciğerlerini doldurdu. Babasının sesi, zihninde yankılanmaya başladı: “Deniz, hem verir hem de alır. Ama her zaman adildir.”

Elif, gözlerini açtığında, denizin ortasında bir şey fark etti. Uzaklarda, bir tekne batıyordu. Tekne, dalgaların arasında kaybolup kaybolup tekrar görünüyordu. Elif, bir an tereddüt etti. Babasının teknesini anımsadı. O da böyle bir fırtınada batmıştı. Ama bu sefer, birilerinin hayatı tehlikedeydi. Ve Elif, yardım etmek zorundaydı.

Hiç düşünmeden, kulübesine koştu. Babasının eski cankurtaran yeleğini ve bir halatı aldı. Tekrar sahile döndüğünde, fırtına daha da şiddetlenmişti. Dalgalar, artık birer canavar gibiydi. Elif, derin bir nefes aldı ve denize doğru koşmaya başladı.

Soğuk su, vücudunu uyuşturuyordu. Dalgalar, onu sürekli geri itiyordu. Ama Elif, yılmadan ilerliyordu. Gözleri, batmakta olan tekneyi arıyordu. Birkaç dakika sonra, tekneyi tekrar gördü. Tekne, artık neredeyse tamamen suyun altındaydı. Tekneden bir çığlık duyuldu. Elif, daha da hızlandı.

Tekneye ulaştığında, tekne neredeyse batmıştı. Teknedeki adam, can havliyle bir tahtaya tutunmuştu. Adam, genç ve çaresiz görünüyordu. Elif, adama doğru uzandı. “Tutun!” diye bağırdı. Sesi, rüzgarın uğultusunda kayboluyordu.

Adam, Elif’in elini tuttu. Elif, halatı adama bağladı ve onu kıyıya doğru çekmeye başladı. Bu, hayatının en zorlu mücadelesiydi. Dalgalar, onları sürekli geri itiyordu. Rüzgar, yüzlerine kamçılıyordu. Ama Elif, pes etmedi. Babasının ruhu, ona güç veriyordu.

Nihayet, sahile ulaştılar. Adam, bitkin bir halde yere yığıldı. Elif, adamın yanına çöktü ve onun iyi olup olmadığını kontrol etti. Adam, titrek bir sesle teşekkür etti. “Hayatımı kurtardın,” dedi. Elif, gülümsedi. “Sadece doğru olanı yaptım,” dedi.

Fırtına, yavaş yavaş dinmeye başlamıştı. Güneş, tekrar bulutların arasından süzülmeye başlamıştı. Deniz, sakinleşiyordu. Kasabanın sakinleri, sahile toplanmıştı. Herkes, Elif’in kahramanlığını konuşuyordu.

Elif, adama döndü. “Adın ne?” diye sordu. Adam, “Benim adım Deniz,” diye yanıtladı. Elif, şaşırdı. Deniz… Babasının adı da Deniz’di.

Deniz, Elif’e baktı. Gözlerinde, minnettarlık ve hayranlık vardı. “Sana nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum,” dedi. Elif, omzunu silkti. “Teşekküre gerek yok. Sadece, hayatına iyi bak,” dedi.

Elif ve Deniz, sahilde bir süre daha oturdular. Fırtınanın izlerini seyrettiler. İkisi de, hayatlarının değiştiğini biliyorlardı. Fırtına, sadece bir doğa olayı değil, aynı zamanda bir dönüm noktası olmuştu.

Elif, kulübesine döndüğünde, babasının fotoğrafını aldı. Fotoğrafa baktı ve gülümsedi. “Seninle gurur duyuyorum baba,” diye fısıldadı. O gece, Elif, huzur içinde uyudu. Fırtına dinmişti. Ama Elif’in hayatında, yeni bir sayfa açılmıştı.

Ertesi sabah, Elif uyandığında, güneş pırıl pırıl parlıyordu. Deniz, yine sakin ve davetkardı. Elif, sahile indi. Deniz, onu bekliyordu. İkisi de, birbirlerine baktılar ve gülümsediler. Fırtına geçmişti. Ama onların hikayesi, daha yeni başlıyordu…

Devamı Gelecek…

Yorum yapın