Geçmiş 1. Bölüm: Küller Altında Bir Başlangıç
Güneş, batmak üzereydi ve kızıl ışıkları, yıkık dökük şehrin üzerinde dans ediyordu. Taş yığınları, bir zamanlar görkemli binaların kalıntılarıydı. Rüzgar, acı bir ağıt gibi esiyordu; sanki geçmişin hayaletleri, kaybettikleri ihtişamı arıyordu. Ben, Elara, bu enkazın ortasında, hayatta kalmaya çalışan bir avuç insandan biriydim.
Doğduğumda, dünya böyle değildi. Büyükbabamın anlattığı hikayelerde, yemyeşil ormanlardan, berrak sulardan ve gökyüzünü delen gökdelenlerden bahsedilirdi. Teknoloji, hayatı kolaylaştırmış, insanlar refah içinde yaşamıştı. Ama bu, uzun sürmedi. “Büyük Çöküş” dedikleri felaket, her şeyi değiştirmişti. Nedenleri tam olarak bilinmiyordu; bazıları doğa olaylarını, bazıları savaşları, bazıları ise insanlığın açgözlülüğünü suçluyordu. Ne sebep olursa olsun, sonuç aynıydı: Medeniyet, küller altında kalmıştı.
Hayatta Kalma Mücadelesi
Bizler, hayatta kalanlar, küçük topluluklar halinde örgütlenmiştik. Her gün, yiyecek bulmak, temiz su elde etmek ve vahşi hayvanlardan korunmak zorundaydık. Geçmişin teknolojisi, birer efsaneye dönüşmüştü. Kitaplar, nadir ve değerli eşyalardı. Bilgi, nesilden nesile aktarılıyor, unutulmaması için çabalanıyordu. Ben, büyükbabamdan bitki yetiştirmeyi, avlanmayı ve basit tıbbi yöntemleri öğrenmiştim. O, benim rehberim, umudum ve hayata tutunma nedenimdi.
Yaşadığımız yer, “Gölge 1. bölüm Vadisi” olarak biliniyordu. Bir zamanlar büyük bir şehrin eteklerinde bulunan bu vadi, etrafındaki yüksek tepeler sayesinde, biraz daha korunaklıydı. Toprak verimliydi ve küçük bir dere, su ihtiyacımızı karşılıyordu. Ama Gölge Vadisi, tek başına değildi. Etrafta, farklı gruplar yaşıyordu ve aralarındaki rekabet, çoğu zaman çatışmalara yol açıyordu. Özellikle “Akrep Klanı” tehlikeliydi. Acımasız ve yağmacıydılar. Güçlü olanın hayatta kaldığı bir dünyada, zayıfları ezmekten çekinmiyorlardı.
Bir Umut Işığı
Bir gün, vadinin girişinde, garip bir işaret gördüm. Daha önce hiç karşılaşmadığım, karmaşık sembollerden oluşan bir çizimdi. Büyükbabama gösterdiğimde, gözleri parladı. “Bu,” dedi heyecanla, “Geçmişin İzleri! Efsaneye göre, Büyük Çöküş’ten önce inşa edilmiş, gizli bir yer altı sığınağına işaret ediyor. Orada, kayıp teknolojiler ve bilgiler saklanıyor olabilir!”
Bu, umut 1. bölüm verici bir haberdi. Belki de, bu sığınak sayesinde, medeniyeti yeniden inşa etme şansımız olacaktı. Ama aynı zamanda, tehlikeli bir yolculuğa çıkmamız anlamına geliyordu. Sığınağın nerede olduğunu bilmiyorduk ve Akrep Klanı’nın dikkatini çekmek istemiyorduk. Gizli bir ekip kurmaya karar verdik. Ben, büyükbabam, güçlü bir savaşçı olan Kaya ve zeki bir mühendis olan Leyla, bu tehlikeli görevi üstlenecektik.
Hazırlıklarımızı gizlice tamamladık. Haritalarımızı çizdik, silahlarımızı biledik ve yanımıza yeterli yiyecek ve su aldık. Vedalaşmak zordu. Gitmek, Gölge Vadisi’ni Akrep Klanı’na karşı savunmasız bırakacaktı. Ama kalmak, umudumuzu kaybetmek anlamına geliyordu. Ve biz, umudu seçtik.
Tehlikeli Yolculuk
Yolculuğumuz, düşündüğümüzden de zorlu geçti. Yıkık dökük yollarda ilerlemek, zaman zaman imkansız hale geliyordu. Vahşi hayvanlar, her an karşımıza çıkabiliyordu. Ama en büyük tehlike, Akrep Klanı’ydı. Birkaç kez, onların izlerini bulduk ve son anda kaçmayı başardık. Kaya’nın savaşçı yetenekleri, hayatımızı kurtardı. Leyla’nın mühendislik bilgisi, geçilmesi zor engelleri aşmamıza yardımcı oldu.
Bir gece, kamp kurduğumuzda, garip bir ses duyduk. Ormanın derinliklerinden gelen, mekanik bir uğultuydu. Merakımıza yenik düşerek, sesi takip ettik. Birkaç saat sonra, yıkık dökük bir fabrikanın kalıntılarına ulaştık. İçeride, hala çalışan birkaç makine vardı. Paslı ve gürültülüydüler, ama hala çalışıyorlardı!
Fabrikada, yalnız bir adam yaşıyordu. Kendisine “Usta” diyordu ve geçmişin teknolojisine tutkuyla bağlıydı. Bize, fabrikanın bir zamanlar robot ürettiğini ve Büyük Çöküş’ten sonra, burayı onarmaya çalıştığını anlattı. Usta, bize yardım etmeyi kabul etti. Bize, sığınağın yerini gösteren, eski bir harita verdi ve tamir ettiği bir robotu, koruma olarak yanımıza verdi.
Sığınağa Doğru
Usta’nın yardımıyla, sığınağa daha da yaklaştık. Robot, güçlü ve zekiydi. Tehlikeleri önceden seziyor ve bizi koruyordu. Ama Akrep Klanı, peşimizdeydi. Bir gün, bizi kıstırdılar. Sayıları çok fazlaydı ve iyi silahlanmışlardı. Bir çatışma kaçınılmazdı.
Kaya ve robot, cesurca savaştılar. Ben ve Leyla, siper aldık ve onlara destek verdik. Çatışma uzun ve kanlı geçti. Birçok Akrep Klanı üyesini öldürdük, ama biz de kayıplar verdik. Kaya, ağır yaralandı ve robotumuz, hasar gördü. Ama sonunda, Akrep Klanı geri çekilmek zorunda kaldı.
Zafer kazanmıştık, ama bedeli ağır olmuştu. Kaya’nın durumu kritikti ve robotumuz, kullanılamaz hale gelmişti. Ama sığınağa ulaşmak için son bir şansımız vardı. Kaya’yı bir sedyeye yerleştirdik ve Leyla ile birlikte, onu taşımaya başladık. Umudumuz, tükenmek üzereydi. Ama pes etmeyecektik. Geçmişin İzleri’nin bizi kurtaracağına inanıyorduk.
Güneş, yeniden batmak üzereydi. Kızıl ışıklar, yorgun bedenlerimizi aydınlatıyordu. Ve tam o anda, önümüzde, gizli bir kapı belirdi. Taşların arasına gizlenmiş, neredeyse görünmez bir girişti. Geçmişin İzleri, bizi buraya getirmişti. Sığınağın kapısı, açılmayı bekliyordu…
Bölüm Sonu
Bu sadece bir başlangıç. Gelecek bölümde, sığınağın sırlarını keşfedeceğiz ve medeniyeti yeniden inşa etmek için mücadele edeceğiz. Bizi takip etmeye devam edin!