İz 1. Bölüm

İz 1. Bölüm

Gözlerimi açtığımda, zifiri karanlığın içinde olduğumu fark ettim. Ne nerede olduğumu, ne de buraya nasıl geldiğimi hatırlamıyordum. Panik yavaş yavaş içime işlerken, etrafımı anlamlandırmaya çalıştım. Soğuk ve nemli bir zemin üzerinde yatıyordum. Duvarlar sanki üzerime geliyordu, daracık bir alana sıkışmıştım. Ellerimi uzattığımda pürüzlü, taş gibi bir yüzeye dokundum. Burası bir mahzen miydi?

Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. Hafızamda koca bir boşluk vardı. En son ne yaptığımı, kim olduğumu… Hiçbir şey hatırlamıyordum. Sadece belirsiz bir korku içimde büyüyordu. Ayağa kalkmaya çalıştım ama bacaklarım uyuşmuştu. Sendeliyerek de olsa doğrulmayı başardım ve karanlıkta bir şeyler aramaya başladım. El yordamıyla duvarları takip ettim. Taşlar soğuk ve rutubetliydi. Uzun bir süre duvarı takip ettikten sonra, köşeyi döndüm ve bir kapı olduğunu fark ettim.

Karanlığın İçindeki Umut Işığı

Kapı tahtadandı ve oldukça eski görünüyordu. Üzerinde paslı bir tokmak vardı. Tokmağı kaldırdım ve birkaç kez vurdum. Ses, karanlık mahzende yankılandı. Bir süre bekledim ama hiçbir ses gelmedi. Belki de burası terk edilmiş bir yerdi. Umutsuzluğa kapılmamak için kendimi zorladım. Kapıyı açmayı denedim. Kilitli değildi. Yavaşça araladım ve içeriye doğru baktım.

Karşılaştığım manzara, beni biraz şaşırtmıştı. Kapının ardında, mahzenden daha küçük bir oda vardı. Ancak bu odada, tavandan sarkan tek bir ampul yanıyordu. Ampulün ışığı, odayı loş bir şekilde aydınlatıyordu. Odanın ortasında eski bir masa ve sandalye vardı. Masanın üzerinde bir defter, bir kalem ve yarısı içilmiş bir bardak su duruyordu.

Odaya girdim ve kapıyı arkamdan kapattım. Ampulün ışığı altında etrafıma daha dikkatli bakındım. Duvarlarda raflar vardı ve raflarda tozlu kitaplar sıralanmıştı. Kitapların başlıklarını okumaya çalıştım ama harfler silinmişti. Masaya yaklaştım ve defteri elime aldım. Defterin kapağı yıpranmıştı ve üzerinde hiçbir yazı yoktu.

Defterdeki Gizemli Notlar

Defteri açtım ve ilk sayfasına baktım. El yazısıyla yazılmış notlar vardı. Yazı soluk ve okunması zordu. Dikkatlice okumaya başladım:

“Eğer bu defteri bulduysan, bil ki tehlikedesin. Onlar seni arıyor. Kim olduğunu bilmiyorum ama seni bulacaklar. Saklan. Kaç. Asla güvenme kimseye.”

Notu okurken tüylerim diken diken oldu. “Onlar” kimdi? Beni neden arıyorlardı? Ve en önemlisi, ben kimdim? Defteri kapatıp diğer sayfalara göz attım. Her sayfada farklı notlar vardı. Bazıları şifreli gibiydi, bazıları ise daha anlaşılırdı. Ancak hepsinin ortak bir noktası vardı: Beni uyarıyorlardı.

Bir sayfada şu yazıyordu:

“İzi takip et. İzin seni kurtaracak.”

İz… Ne izi? Nereye gitmeliydim? Bu notlar bana hiçbir şey anlatmıyordu. Sadece kafamı daha da karıştırıyordu. Ama bir şeyden emindim: Bu defterin bir anlamı vardı. Ve bu anlamı çözmek zorundaydım.

Su Bardağındaki Tuhaf Sıvı

Masadaki su bardağına baktım. Yarısı içilmişti. Susamıştım ama bardağın içindeki suyun temiz olup olmadığından emin değildim. Yine de dayanamadım ve bardağı alıp suyu içtim. Su, beklediğimden daha soğuktu ve tuhaf bir tadı vardı. Sanki içine bir şeyler katılmış gibiydi.

Suyu içtikten sonra başım dönmeye başladı. Gözlerim karardı ve yere yığıldım. Bilincimi kaybetmeden önce, kapının açıldığını ve karanlık bir siluetin odaya girdiğini gördüm.

Uyanış ve Kayıp Anılar

Tekrar gözlerimi açtığımda, daha farklı bir yerdeydim. Burası bir hastane odasına benziyordu. Beyaz duvarlar, metal bir yatak ve tıbbi cihazlar… Başımda müthiş bir ağrı vardı. Hareket etmeye çalıştım ama kollarım ve bacaklarım yatağa bağlanmıştı. Panik içinde bağırmaya başladım:

“Yardım edin! Kimse var mı?”

Birkaç saniye sonra, kapı açıldı ve bir doktor odaya girdi. Doktor, orta yaşlı, sakin ve güven verici bir ifadeye sahipti.

“Sakin olun lütfen,” dedi doktor. “Güvendesiniz.”

“Neredeyim ben?” diye sordum. “Bana ne oldu?”

“Bir hastanedesiniz. Birkaç gündür baygın yatıyordunuz. Vücudunuzda bazı yaralanmalar vardı. Onları tedavi ettik.”

“Ama… Ben kimim?” diye sordum. “Adım ne?”

Doktor bir an duraksadı. Sonra derin bir nefes alarak cevap verdi:

“Üzgünüm ama… Kim olduğunuzu biz de bilmiyoruz. Üzerinizde hiçbir kimlik yoktu. Ve hafızanızı kaybetmişsiniz gibi görünüyor.”

Hafızamı kaybetmiştim… Bu kelimeler beynimde yankılanıyordu. Artık hiçbir şey hatırlamıyordum. Ne ailem, ne arkadaşlarım, ne de geçmişim… Tamamen yalnızdım.

“Peki… Ne yapacağım şimdi?” diye sordum çaresizce.

“Şimdilik dinlenmeniz gerekiyor. Vücudunuzun toparlanmasına izin verin. Belki zamanla hafızanız geri gelir.”

Hastaneden Kaçış

Doktor odadan çıktıktan sonra, yalnız kaldım. Hastane odası, benim için bir hapishaneden farksızdı. Kim olduğumu öğrenmek, hafızamı geri kazanmak istiyordum. Ama burada, bu yatakta yatarak hiçbir şey yapamazdım.

Bir karar verdim: Kaçacaktım. Hastaneden kaçıp kim olduğumu öğrenmek için kendim araştıracaktım. Ama nasıl?

Gözlerim odada dolaştı. Pencere kilitliydi. Kapı sürekli gözetim altındaydı. Kaçmak için bir yol bulmam gerekiyordu. Düşünmeye başladım. Belki de numaradan hasta taklidi yapabilirdim. Ya da bir şekilde gardiyanları atlatabilirdim. Ama en iyi çözüm, sessizce ve fark edilmeden kaçmaktı.

Odadaki tıbbi cihazlara baktım. Belki bunlardan birini kullanarak bir şeyler yapabilirdim. Dikkatlice kalkmaya çalıştım. Bacaklarım hala uyuşuktu ama yürüyebiliyordum. Yatağın yanındaki masaya yaklaştım. Masanın üzerinde makas, sargı bezi ve alkol vardı.

Makası elime aldım. Belki de yatağa bağlandığım ipleri kesebilirdim. Dikkatlice ipleri kesmeye başladım. Ellerim titriyordu ama kararlıydım. Birkaç dakika sonra ipleri kesmeyi başardım ve özgür kaldım.

Kapıya doğru yavaşça ilerledim. Kapının deliğinden dışarıya baktım. Koridorda kimse yoktu. Derin bir nefes aldım ve kapıyı açtım. Sessizce koridora çıktım. Amacım, hastaneden dışarı çıkmaktı. Ama bunu nasıl yapacaktım? Bilmiyordum. Sadece içgüdülerime güveniyordum. Ve izi takip etmeye karar vermiştim. Defterdeki notun dediği gibi, izin beni kurtaracağına inanıyordum.

Yorum yapın