Kader 1. Bölüm: Bir Başlangıç
Gökyüzü, İstanbul’un üzerine çöken kış akşamında kurşuni bir renge bürünmüştü. Yağmur ince ince çiseliyor, sokak lambalarının ışığı altında parıldayan kaldırımlar, şehrin yorgunluğunu daha da belirginleştiriyordu. Bu yorgunluğun en derin izlerini taşıyanlardan biri de, sırtında eski bir palto, yüzünde hayatın acımasız tokadını yemiş bir ifadeyle yürüyen Ali’ydi.
Ali, yirmi beş yıllık ömrüne sığdırdığı sayısız hayal kırıklığıyla baş etmeye çalışıyordu. Çocukluğu, varoşların tozlu sokaklarında, yoksulluk ve umutsuzlukla yoğrulmuştu. Annesi, onu ve iki kardeşini tek başına büyütmek için gece gündüz çalışmış, fakat hayatın zorlukları karşısında o da bir noktada pes etmişti. Ali, annesinin yorgun yüzünü, ona sarıldığı o kısacık anları ve fısıldadığı umut dolu sözleri hiç unutmamıştı. Şimdi ise, o umutların yerini derin bir boşluk almıştı.
Gecenin karanlığına karışırken, Ali’nin aklında tek bir soru yankılanıyordu: Kader miydi bu? Kader mi onu bu çıkmaz sokağa sürüklemişti? Yoksa kendi seçimleri miydi tüm bu yaşananların sebebi? Bu soruların cevabını ararken, adımları onu her zamanki gibi, şehrin kalabalığından uzak, denizin kıyısına götürüyordu.
Denizin Fısıltısı
Deniz kenarına vardığında, dalgaların kıyıya vuruş sesi, Ali’nin içindeki karmaşayı bir nebze olsun dindirdi. Denizin sonsuzluğunda kaybolmak, ona kısa bir süreliğine de olsa huzur veriyordu. Cebinden çıkardığı sigarayı yaktı ve derin bir nefes çekti. Sigaranın dumanı, havada dağılırken, Ali’nin geçmişe dair anıları da zihninde canlanmaya başladı.
Lise yıllarında, edebiyat öğretmeninin teşvikiyle şiir yazmaya başlamıştı. Kelimelerle oynamak, ona bambaşka bir dünyanın kapılarını açmıştı. Şiirlerinde, yaşadığı acıları, umutlarını ve hayallerini dile getiriyordu. Öğretmeni, onun yeteneğini fark etmiş ve onu desteklemek için elinden geleni yapmıştı. Hatta, Ali’nin yazdığı şiirlerden birini, yerel bir dergide yayınlatmıştı. O gün, Ali, hayatının en mutlu günlerinden birini yaşamıştı. Geleceğe dair umutları yeşermiş, yazarak hayatını kazanabileceğine inanmıştı.
Fakat hayat, ona başka bir oyun oynamıştı. Lise bittikten sonra, ailesinin geçimini sağlamak için çalışmak zorunda kalmıştı. Şiir yazmak, onun için bir lüks olmuştu. Fabrikalarda, inşaatlarda, kısacası ne iş bulursa çalışmış, fakat hiçbir zaman mutlu olamamıştı. İçindeki o yazma ateşi, zamanla sönmeye yüz tutmuştu.
Tesadüfi Karşılaşma
Sigarasını söndürdükten sonra, Ali, denize doğru birkaç adım attı. Dalgaların ayaklarına kadar ulaştığını hissettiğinde, irkilerek geri çekildi. Tam o sırada, arkasından bir ses duydu: “Afedersiniz, saatiniz var mı?”
Ali, arkasını döndüğünde, şaşkınlıkla genç bir kadınla karşılaştı. Kadın, uzun boylu, zarif ve bakımlıydı. Üzerinde şık bir palto, boynunda ipek bir eşarp vardı. Ali, böyle bir kadının o saatte, o tenha yerde ne aradığını anlamamıştı.
“Saat… saatim yok,” dedi Ali, kekeleyerek. Utancından yerin dibine girmek istiyordu. Perişan halini, kadının şıklığıyla kıyaslayınca, kendinden daha da nefret etti.
Kadın, hafifçe gülümsedi. “Önemli değil. Sadece merak etmiştim. Ben de kayboldum galiba,” dedi.
Ali, kadının kaybolduğunu duyunca, şaşırdı. “Kayboldunuz mu? Nereye gitmek istiyordunuz?” diye sordu.
“Aslında… aslında hiçbir yere gitmek istemiyordum. Sadece biraz hava almak istedim. Ama sanırım yolumu kaybettim,” dedi kadın, mahcup bir ifadeyle.
Ali, kadının gözlerindeki hüznü fark etti. Onun da bir derdi olduğunu anladı. Belki de, kaderleri o gece, o deniz kenarında kesişmişti.
“İsterseniz size yardımcı olabilirim. Buraları iyi bilirim,” dedi Ali, çekinerek.
Kadın, Ali’ye minnettar bir şekilde baktı. “Gerçekten mi? Çok sevinirim,” dedi.
Yeni Bir Umut
Ali ve kadın, birlikte yürümeye başladılar. Kadının adı Elif’ti. Elif, başarılı bir iş kadınıydı. Hayatının büyük bir bölümünü çalışarak geçirmiş, fakat bu başarı ona mutluluk getirmemişti. Aksine, yalnızlık ve mutsuzluk onu her geçen gün daha da boğuyordu.
Ali, Elif’e hayatını anlattı. Elif de, Ali’ye kendi hikayesini anlattı. İkisi de, hayatın zorlukları karşısında pes etmemeye çalışıyorlardı. İkisi de, umut arıyorlardı.
O gece, Ali ve Elif, sadece birbirlerini dinlemediler, aynı zamanda birbirlerine umut verdiler. Belki de, kader onları bir araya getirmişti. Belki de, birbirlerinin yaralarını sarmak için bir fırsatları vardı.
Elif, Ali’ye, şiir yazmaya devam etmesi için teşvik etti. Ona, yeteneğini asla kaybetmemesi gerektiğini söyledi. Ali, Elif’in sözlerinden güç aldı. Belki de, hayat ona ikinci bir şans veriyordu.
Gece ilerlerken, Ali, Elif’i evine bıraktı. Vedalaşırken, Elif, Ali’ye kartvizitini verdi. “Yarın beni arar mısın? Belki sana yardımcı olabilirim,” dedi.
Ali, kartviziti alırken, kalbi heyecanla çarpmaya başladı. Belki de, kader ona gülüyordu. Belki de, hayatı değişmek üzereydi.
Geleceğe Bakış
Ali, eve döndüğünde, yatağına uzandı. Gözlerini tavana dikti ve o gece yaşadıklarını düşündü. Elif’le karşılaşması, ona yeni bir umut vermişti. Belki de, kaderinin değişeceği o an gelmişti.
Yarın, Elif’i arayacak ve ona minnettarlığını sunacaktı. Belki de, birlikte yeni bir başlangıç yapacaklardı. Belki de, kader, onlara bambaşka bir yol çizmişti.
Ali, uykuya dalarken, aklında tek bir düşünce vardı: Kader, bazen beklenmedik anlarda, umut dolu kapılar açabilirdi.
Devam Edecek…